Ben önce biraz kendimi tanıtmak istiyorum. Ben işçi bir baba ve ev hanımı bir annenin üçüncü kız evladıyım. Babam 3 yaşındayken babası şehit olmuş bir insan. Hayat hep çok zor geçmiş babam için, en çok da iş bulma konusunda sıkıntı yaşamış. Çok çalışkan bir insan olduğundan neyse ki evlendikten sonra şansı dönmüş ve bir devlet işine girmiş. Babam bütün ömrü boyunca bize hep çok çalışmamızı tembihlerdi. Şehit evladı olması nedeniyle de vatan sevgisi hassasiyeti çok yüksek biri olarak bizi vatana millete hayırlı bir evlat olmamız duasıyla yetiştirdi. Biz de üç kız evladı olarak babamızın emeklerini boşa çıkarmamaya çalıştık. Üçümüzde üniversite bitirdik ve başarılı bir iş hayatımız oldu.

Ben üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapmakta idim. 15 temmuz darbe girişimi öncesinde, daha doğrusu 17-25 Aralık 2013’den itibaren zaten toplumda bir bölünme yaşanmaya başlamıştı. Çok kısa bir şekilde özetlemek gerekirse, dönemin başbakanı Erdoğan 17-25 Aralık’ta yolsuzluk ile suçlandı. Sonrasında ise kendi taraftarlarını, diğerlerinin kendisine darbe yaptığına inandırmak suretiyle bir kutuplaşmaya sevk etti. Ben kendi çalıştığım kurumu biliyorum, her yerde siyaset konuşuluyor, basit bir bölüm kurulu toplantısında bile insanların siyasi düşünceleri ile ilgili fikirleri yoklanıyordu. Biliyorsunuz üç meslekte bağımsızlığın sembolü olan cübbe giyilir. Adalet dağıtan hakim, savcı ve avukatlar; Allah’ın adaletini öğretmeye çalışan din görevlileri ve bilimle uğraşan akademisyenler. Her meslekte özgürlük ve bağımsızlık önemlidir elbette ancak bu üç meslektekiler daha da hassas olmalıdırlar. Ancak son dönemde yaşadıklarımız maalesef bağımsızlıktan uzak olduğu gibi son derece büyük bir baskı ortamı mevcuttu.

15 Temmuz gecesi darbe girişimi olduğunda ben bir arkadaşım ile evimdeydim, eşim yeğenim ile evde bilgisayar oyunu oynuyorlardı, kızlarım da beni ziyarete gelen arkadaşımın kızları ile oyun oynuyorlardı. Olayları önce arkadaşımın whatsup mesajından öğrendik, hemen haberleri açtık. Çok büyük bir endişe, korku ve kızgınlık içerisinde olayları izledik. Bizler çok sevdiğimiz memleketimizde daha fazla demokrasi olmalı diye düşünürken, bu devirde birilerinin “güya” demokrasiyi silah zoruyla getireceğini ifade eden bildirilerini televizyondan dinleyince, nasıl üzüldük ve sinirlendik anlatamam. Hatta birçok önemli isimlerin bile korkudan temkinli davranıp sessizliğe bürünmesine rağmen, eşim hemen kınama twiti attı. Ancak sonrasında bu darbe muhalif sesler üzerinde baskının şiddetinin artması yönünde kötüye kullanıldı ve hala kullanılmakta. Öyle ki alakasız bir konudan anlaşmazlık yaşayan insanlar bile birbirlerini yoksa sen FETÖ’cü müsün diye tehdit etmeye başladıklarına şahit olduk. En ufak bir muhalif ses çıkaran kimse ya darbeci olmakla ya da darbecilere yardım etmekle suçlanmaya başladı.

Ben şahsi hayatımda siyaset ile ilgilenen biri değilimdir. Siyasetin kirli çıkar ilişkilerini asla anlayamayacağım için siyasete kafa yormanın benim için zaman kaybetmek olduğunu düşünürüm. Benim teorim herkes kendi işini iyi yaparsa ancak memlekette bir şeyler düzelir şeklindedir. Yazımın başında da belirttiğim gibi babamın bana en büyük mirası hep çok çalışmam gerektiğini idrak etmemi sağlamasıdır. Çalışma hayatım boyunca hep amirlerim tarafından takdir gördüm. Çok sevdiğim mesleğimde başarılı olduğumu söyleyebilirim. Zira iki üç tane SCI endeksli dergide yayını olan akademisyenler başarılı sayılırken benim 15 tane SCI ve SSCI endeksli dergilerde yayınım mevcuttur. İki küçük kız çocuğu annesiyim. Eşim de aynı şekilde çok başarılı bir akademisyendir.Çok fazla sayıda uluslararası yayını olan, 2 tane Avrupa Birliği projesi yürütücüsü, idari görevlerde bulunmuş ve başarısı herkes tarafından takdir edilmiş bir kişidir.Hatta eşimi kime sorsanız ilk söyleyecekleri şey çok çalışkan olduğudur.

Bütün hayatım ailem ve akademik çalışmalarımdan ibaret sıradan bir vatandaş iken, bir gece, uzaktan yakından ilgim alakam olmayan darbe girişimi sonrasında şüpheli sıfatıyla ilk önce görevimden uzaklaştırıldım. Görevimden uzaklaştırılırken hiçbir şekilde kendimi savunamadım. Sadece bana verilen 19 maddelik sorulara yazılı bir şekilde cevap vermem istenmişti. Sorular genellikle darbe teşebbüsünde bulunan FETÖ olarak adlandırılan grup ile ilgim olup olmadığına yönelikti. Gazete aboneliğim var mıydı, sohbetlere katılmış mıydım, maddi destek sağlamış mıydım, çocuklarım OHAL kapsamında kapatılan okullara gitmişler miydi, Bank Asya hesabım var mıydı, bylock adlı programı kullanmış mıydım gibi sorular. Bu sorulardan sadece ikisine evet yanıtı vermiştim. Birincisi, evimizi sattığımız bir zamanda evimizi satın alan kişinin Bank Asya’dan kredi çekmesi ve banka tarafından bize yapılan iyi bir teklif neticesinde maddi kazanç düşüncesi ile paramızı 2012 yılında -bu olaylardan çok önce- o bankaya yatırmış olmamız. İkincisi de, kızlarımın OHAL kapsamında kapatılan okullara devam etmesi. Bu okulu tercih etmemizin tek sebebi ise yaşadığımız ilde sadece o okulda yabancı hoca eşliğinde İngilizce dersi veriliyor olması. İşte sadece bu iki sebepten dolayı işime son verilmişti. Devletin izni dahilinde faaliyetine devam eden bir banka ve bir okul nedeniyle!!!

Daha sonra bir Ağustos gecesi ben ailemin yanındayken evimize polisler gelmiş. Beni gözaltına almak için!!!Evde çalışmakta olan eşimin bilgisayarına ve cep telefonuna el koymuşlar ve en kısa zamanda teslim olmam gerektiğini söylemişler. Ertesi gün eşim beni almaya ailemin yanına geldi. Ben ailem ile vedalaştım, nasıl bir şok yaşadıklarını nasıl üzüldüklerini size kelimeler ile anlatamam. Ertesi gün karakola gittim ve iki gün gözaltında kaldım. Daha sonra adliyeye sevk edildim. Beni dinleyen savcının neyse ki, -adli kontrol ile serbest bırakılma talebiyle- hakim karşısına çıktım ve adli kontrol ile serbest kaldım. Tam, adli kontrolle de olsa serbest kalmama sevinecekken, beni adliyede beklemekte olan eşimin gözaltına alındığını öğrendim.

Bir dönem aynı işyerinde çalıştığımız eşim, daha sonra başka bir üniversiteye geçiş yapmıştı ve 3 yıldır da ayrı şehirlerde görev yapmaktaydık. Ancak eşim, benim görev yaptığım, kendisinin de 3 yıl önce görev yaptığı üniversitedeki bazı kişilerin iftirası sonucu “sosyal çevresi nedeniyle bylock programını kullanma şüphesi” ile gözaltına alındı. Daha sonra ki tutuklanan kişilerden ve medyadan öğrendiğimiz üzere bylock programı kullanan kişilere programın hangi imei numaralı cihaza indirildiği, ip numarası, hatta indirme tarihi gibi bilgiler verilmiş. Eşim böyle bir program asla kullanmamış olduğunu söylemesine, bir yanlışlık olduğunu ifade etmesine rağmen ve avukatımız tarafından “madem böyle bir program kullandığımız iddia ediliyor”, o takdirde herkese verilen bilgilerin bize de verilmesini talep edilmesine rağmen, hiçbir şekilde bilgilendirilmedik.

Eşim tutuklanalı neredeyse 8 ay dolmak üzere. 8 aydır suçlamanın dahi ne olduğunu bilmeden davanın görülmesini bekliyoruz. Gerçekten çok zor bir süreç yaşıyoruz. Telafisi mümkün olmayan kayıplar yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Öncelikle en büyük kaybımı anlatmak istiyorum.Bana verilen adli kontrol maddelerimden bir tanesi ikamet ettiğim ili terk etmemek şeklinde belirlenmiş.Bir gün kızlarımı okula göndermiş evde tek başımaydım. Kapı çalındı ve adli kontrol müdürlüğünden iki görevli bey geldi. Benim ayak bileğime elektronik kelepçe takacaklarını söylediler. İnanın bu durum da en az gözaltına alınmam kadar ağır bir durumdu. Ben kendimi tutamıyor çok feci bir şekilde ağlıyordum. Görevli beyler de gerçekten çok üzgün ve mahcuptular. Beni teselli etmeye çalışıyorlardı.Bir tanesi dedi ki “hocam siz yine çocuklarınızın başındasınız, tutuklanan yeni doğum yapmış, bebeği olan o kadar çok bayan var ki, hatta biri bizim iş arkadaşımızdı, çok iyi biriydi, kimseyi incitecek biri değildi, siz halinize şükredin!” Bir düşünsenize, bir bebeğin, bir çocuğun anneden, annelerin de evlatlarından ayrı kalması nasıl bir işkence. Babaların eşlerini ve çocuklarını geride beş parasız bırakarak cezaevinde haksız yere alıkonulması nasıl bir işkence.

Gerçekten bir terör örgütüne üye olsanız her şeyi göze almışsınızdır, bu tür şeylere hazırlıklısınızdır. Ancak işinde gücünde olan sıradan bir vatandaşken çok büyük bir haksızlık sonucu evladınızdan koparılmak,işinizden atılmak, çalışmalarınızdan koparılmak nasıl bir işkence. Ayağıma kelepçe takılınca bana destek olmak için ailem yanıma geldiler. Kalp hastası olan babacım, sanki bir katilmişim gibi ayağıma kelepçe takılmasına o kadar üzüldü ki. Beni ziyarete geldiklerinden bir hafta sonra hastaneye yattı. Daha sonra belli aralıklarla hastaneye yatırdığımız babamı iki ay içerisinde kaybettim. Bu olay yaşadığımız insanlık dramı hikâyelerinden sadece bir tanesi. Daha o kadar büyük dramlar var ki inanamazsınız.
Gazetecilerin yaşanan bu insanlık ayıbını haber yapması ve en azından haksızlıkların önüne geçilmesi için mesleklerinin gereğini yerine getirmesi gerektiğini düşünüyorum. Yaşadığım sıkıntıları anlatmaya devam edecek olursam, iki kızımla birlikte İstanbul gibi zor bir şehirde yaşamaya çalışıyorum. Eşim tutuklu ve ikimizin de işine son verildi, hiçbir gelir kaynağımız yok. Maddi durumları çok da iyi olmayan ailelerimiz bize ellerinden geldiğince destek olmaya çalışıyorlar. İşimize son verildiği gibi başka bir işte çalışmamız da engellenmiş durumda. İşe girmeye çalışsanız sigorta yapılma aşamasında durumunuz anlaşılıyor ve işe giremiyorsunuz. Zaten inanılmaz bir toplum baskısı var, yargısız infazla daha kendimizi dahi savunamadan suçlu ilan edildik. Çok merak ediyorum ileride suçsuzluğumuz anlaşıldığında yargısız infaz yapanlar utanacaklar mı? Öyle bir algı operasyonu var ki tutuklanan on binlerce insan, işinden ihraç edilen yüzbinlerce insan darbe teşebbüsünde bulunmuş gibi. Bu insanların çoğunun darbeyle alakası yok, cezaevlerini bir ziyarete gitseniz, hep vatanını milletini seven gariban Anadolu halkını görürsünüz. Bunca haksızlığa rağmen devletine karşı çıkmayan, sükûnete bürünmüş mazlum bir kitle!

Bu haksızlıklar ne zaman düzelir bilemiyorum. Gidişata bakıldığında yakın bir zaman için ümitli olamıyoruz. Ancak her şeyden önce ilahi adaletin varlığına inanıyoruz. İleride neler yaşanacak hep beraber göreceğiz. Ancak şu anda bir tarih yaşanıyor, bir insanlık dramı yaşanıyor ve buna şahitlik etmeyenler yarınlarda çok utanacaklar…